Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

Sunum yükleniyor. Lütfen bekleyiniz

End of Life “Yaşamın Sonu” Kavramı Bunun Hastayla Paylaşılması

Benzer bir sunumlar


... konulu sunumlar: "End of Life “Yaşamın Sonu” Kavramı Bunun Hastayla Paylaşılması"— Sunum transkripti:

1 End of Life “Yaşamın Sonu” Kavramı Bunun Hastayla Paylaşılması
Psk. Mevlüt ÜLGEN İzmir Tepecik Eğitim Araştırma Hastanesi

2 Yaşam Yaşam, insan bilinci ile algılanan bir gerçeklik ve insanın bu gerçeklikteki var oluş hali olarak tanımlanabilir. İnsanın kendini ve dünyayı anlama çabası, sadece meraktan değil daha çok, varlığını sürdürme ihtiyacından kaynaklanmıştır. Bu sebepledir ki insan bilinci için ‘yok oluş’ yani ‘varlığın sonlu oluşu’ kabul edilmesi zor bir olgudur. Yaşam, insan bilinci ile algılanan bir gerçeklik ve insanın bu gerçeklikteki var oluş hali olarak tanımlanabilir. İnsan, bilinciyle algıladığı ve eylemleriyle dahil olduğu bu gerçekliği sürekli anlamaya çalışmıştır. Bu anlama çabası büyük ölçüde varlığını sürdürme ihtiyacından kaynaklanmıştır. Bu durumda, insan bilinciyle uyumlu en geçerli eylemin ‘varlığını sürdürmek’ olduğu söylenebilir. Bu sebepledir ki insan bilinci için ‘yok oluş’ yani ‘varlığın sonlu oluşu’ kabul edilmesi zor bir olgudur. (Diggory ve Rothman, 1991). Aksu T, Okçay H, Yasam Dönemlerine Göre Ölüm Algısı ve Hemsirelik Yaklasımı,Fırat Saglık Hizmetleri Dergisi, Cilt:5, Sayı:14 (2010) Diggory, JC., Rothman, DZ. (1991). Values destroyed by death, Journal of Abnormal and Social Psychology, 63(1): Sezer S, saya P, Gelişimsel Açıdan Ölüm Kavramı, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 13 (2009),

3 Ölüm Ölüm , herhangi bir sebepten dolayı sık sık karşımıza çıkan ve bizde karmaşık duyguların yaşanmasına yol açan kaçınılmaz ve evrensel bir olgudur. Ölüm ,“ canlı organizmanın kendini yenileme yeteneğini yitirmesi, hayati organlardan birinin ya da bir kaçının tamamen işlevini yitirerek hayatın sonlanması ve kaçınılmaz olmasıdır “( Çobanlı, Salt ) Ölüm her yaş döneminde farklı algılanmıştır. Çocuk Genç Yaşlı Bireylerin kişiliğine, yaşına, dinine, kültürel konumuna bağlı olarak farklı ölüm tanımlamaları yapılmıştır. Bu tanımlar kültürlere, topluluklara ve disiplinlere göre de değişmektedir. Bu tanımların ortak noktasına göre ölüm ,“ canlı organizmanın kendini yenileme yeteneğini yitirmesi, hayati organlardan birinin ya da bir kaçının tamamen işlevini yitirerek hayatın sonlanması ve kaçınılmaz olmasıdır “( Çobanlı, Salt ) Bireysel ve toplumsal açıdan ölüm hiçbir dönemde basit bir olay olarak anlaşılmamıştır. Eski çağlarda karşılaşılan sembolik işaretler, ölümün basitçe sadece bedenin ölümüyle eş zamanlı olarak algılanmadığını göstermektedir. Ölüm her yaş döneminde farklı algılanmıştır. Büyüme çağında olan çocuk için ölüm ‘gerileme’ olarak algılanır. Çocuk ölümü tanımaktan kaçınır ve bu olay için zamansız olduğunu düşünmekle birlikte bu durum karşısında suskun kalarak tepki verir. Genellikle yaşlı insan ölme sırası açısından en uygun kişi olarak düşünülür ve yaşlı bireyin yakınları tarafından üzüntü duyulsa da beklentinin gerçekleşmiş olması psikolojik açıdan güven sağlar. Böylelikle, ölüm, var olduğuna inanmak istediğimiz bir oyunun kurallara göre oynanmasıdır( Onur, 1992 ) Karakuş G, Öztürk Z, Tamam L, Ölüm ve Ölüm Kaygısı, Arşiv Kaynak Tarama Dergisi (Archives Medical Review Journal) 2012; 21(1):42-79 Çobanlı C, Salt A. Dharma Asikopedisi, İstanbul: Dharma yayınları, 2001. Onur B. Gelişim psikolojisi, Ankara: Verso Yayıncılık, 1992.

4 Ölüm İnsanlar ölüme farklı anlamlar vermiştir. Ölüm düşüncesi kimi için stres kaynağı iken, kimi için stresten kurtulma yoludur. Kimine göre ölüm bir yok oluş iken, kimine göre de ölümsüz bir hayata başlamaktır. Kişinin kendi ölümü karşısındaki tutumları; Ölümü isteme, Ölümü kabullenme, Ölümü kabullenmeme Ölüme meydan okuma başkalarının ölümünde Yas tutma Ölüm her zaman bizimle olmuş ve olmaya da devam edecektir. İnsanoğlu ortaya çıkışından beri ölüm üzerinde düşünmüş ve onun gizemlerini bulmaya çalışmıştır. ( Kubler Ross E ,1986) Ancak her insan, ölüme farklı anlamlar vermiştir. Ölüm düşüncesi kimi için stres kaynağı iken, kimi için stresten kurtulma yoludur. Kimine göre ölüm bir yok oluş iken, kimine göre de ölümsüz bir hayata başlamaktır. ( Yakıt, 1993 ) Erdoğdu M.Y, Özkan M, Farklı Dini İnanışlardaki Bireylerin Ölüm Kaygıları ile Ruhsal Belirtiler ve Sosyo-Demografik Değişkenler Arasındaki İlişkiler, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 14(3) (2007) Yakıt , İ. Batı düşüncesi ve Mevlana. İst: Ötüken yayınları.1993. Kubler Ross E (1997) "Ölüm ve Ölmek Üzerine", Çeviren: Banu Büyükal. Boyner Holding Yayýnları, İstanbul.

5 Ölüm Ölümü bir son, hiçlik, yok oluş, kişiliğin sona ermesi olarak görenler için ölüm, yaşamı ve ilişkileri kesen, bozan, sona erdiren bir düşman anlamına gelmektedir. Yaşamı ve ölümü bir bütün olarak algılamak problemlerin çözümünde daha etkin bir katılımı sağlar. Ölümün yaşamın bir parçası olduğunu açıkça ve cesaretle kabullenmek, hayatı ve kendimizi bütün olarak algılamamızın ön koşuludur. Kişi ölümü tam anlamıyla kabullendiği zaman onun ruh sağlığını gerçek anlamıyla kazanmış olduğu düşünülür. Ölüm düşüncesinin insan yaşamına etkisi kaçınılmazdır; ancak aşırı, ölçüsüz, patolojik şekilde ortaya çıkan ölüm düşüncesi, insanın psikolojisini olumsuz etkileyebilmektedir. Ölüm karşısında geliştirilen tutumlar denge ve uyumunu yitirdikçe, bireyin kaygı düzeyi artmakta, çevreye uyum sağlaması güçleşebilmektedir. Ölümü bir son, hiçlik, yok oluş, kişiliğin sona ermesi olarak görenler için ölüm, yaşamı ve ilişkileri kesen, bozan, sona erdiren bir düşman anlamına gelmektedir. Yaşamı ve ölümü bir bütün olarak algılamak problemlerin çözümünde daha etkin bir katılımı sağlar. Beraberinde sorumluluk almayı getirmesinin yansıra yaşamın daha zengin algılanmasını ve mutlu olmayı da sağlamaktadır.6 Ölümün yaşamın bir parçası olduğunu açıkça ve cesaretle kabullenmek, hayatı ve kendimizi bütün olarak algılamamızın ön koşuludur. Kişi ölümü tam anlamıyla kabullendiği zaman onun ruh sağlığını gerçek anlamıyla kazanmış olduğu düşünülür.14 Ölüm düşüncesinin insan yaşamına etkisi kaçınılmazdır; ancak aşırı, ölçüsüz, patolojik şekilde ortaya çıkan ölüm düşüncesi, insanın psikolojisini olumsuz etkileyebilmektedir.15,16 Bu nedenle insanın dengesini koruması açısından, ölüm düşüncesinin sınırlarını belirlemek önemlidir.17 Ölüm karşısında geliştirilen tutumlar denge ve uyumunu yitirdikçe, bireyin kaygı düzeyi artmakta, çevreye uyum sağlaması güçleşebilmektedir. Kalaoğlu Öztürk Z. Yaşlı Bireylerde Ölüm Kaygısı, T.C.Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı , Uzmanlık Tezi , ADANA – 2010 6. Hökelekli H. Ölüm, Ölüm Ötesi Psikolojisi ve Din. 1. Baskı, İstanbul: Dem Yayınları, 2008; 9-78. 14. Young, J. Ölüm ve Asıllık. In: Malpas J, Solomon RC Eds. Ölüm ve Felsefe,; İstanbul: İthaki Yayınları 2006; 15. Köknel O. Kaygıdan Mutluluğa Kişilik. 8. Baskı, İstanbul: Altın Kitaplar Yayınevi, 1985. 16. Karaca F. Ölüm Psikolojisi, İstanbul: Beyan Yayınları, 2000. 17. Alkan AT. Bir Düğün Gecesi Denemesi. Düşünen Siyaset, Ankara: Esin Sanat Felsefe Yayıncılık, 1999;

6 Ölüm İnsan, ölüm gerçeği karşısında, hissettiği kaygı ve korkulardan kurtulmak için kültürel, felsefî ve dinsel araçlara yönelmiştir. Felsefî ve dinsel sistemler de, insanın ölüm kaygı ve korkusuyla baş etmesine yardımcı olma gibi bir fonksiyonlarının olduğunu ileri sürmüşlerdir. Ölüm ve din, her dönemde filozoflar, bilim adamları, şairler, yazarlar ve din adamları başta olmak üzere, tüm insanların ilgilerinin üzerinde odaklaştığı iki kavram olmuştur (Yıldız, 1999). Ölüm , herhangi bir sebepten dolayı sık sık karşımıza çıkan ve bizde karmaşık duyguların yaşanmasına yol açan kaçınılmaz ve evrensel bir olgudur. İnsan, ölüm gerçeği karşısında, hissettiği kaygı ve korkulardan kurtulmak için kültürel, felsefî ve dinsel araçlara yönelmiştir. Buna karşın, felsefî ve dinsel sistemler de, insanın ölüm kaygı ve korkusuyla baş etmesine yardımcı olma gibi bir fonksiyonlarının olduğunu ileri sürmüşlerdir. Antropoloji ve etnoloji bilim dalları tarafından yapılan araştırma sonuçları, ölüm ve din kavramlarının, birbiriyle ilgili olduklarını ve bu ilişkinin varlığının insanlık tarihi kadar eskiye dayandığını ortaya koymuştur. Ölüm ve din, her dönemde filozoflar, bilim adamları, şairler, yazarlar ve din adamları başta olmak üzere, tüm insanların ilgilerinin üzerinde odaklaştığı iki kavram olmuştur (Yıldız, 1999). Yıldiz M , “Ölüm Kaygısıyla Dindarlık Arasındaki İlişki Üzerine Bir Yorum”. Düşünen Siyaset, 1 (4): (1999). Yildiz M, Dindarlık ve ölüm kaygısı. tasavvufi yaklaşım ve günümüz üniversite öğrencileri ,Journal of Religious Culture Nr. 43b (2001) Ölüm her zaman bizimle olmuş ve olmaya da devam edecektir. İnsanoğlu ortaya çıkışından beri ölüm üzerinde düşünmüş ve onun gizemlerini bulmaya çalışmıştır. ( Kubler Ross E ,1986)

7 Ölüm Farklı inanışlar ve farklı dinler ölüme değişik bakış açıları getirmiştir. Yahudiliğe göre ölüm cezaların en ağırıdır ve o korkunç bir gerçek olarak algılanmaktadır, Hıristiyanlığa göre insan ruh ve bedenden oluşmaktadır ve ölen sadece bedendir. Ölümle hayat sona ermemekte daha güzel ve daha değişik bir şekle bürünmektedir. Müslümanlara göre ise ölüm, insan ruhunun bedenden alınarak Allah’ın katına yükseltilmesi şeklinde değerlendirilmektedir. Farklı inanışlar ve farklı dinler ölüme değişik bakış açıları getirmiştir. Yahudiliğe göre ölüm cezaların en ağırıdır ve o korkunç bir gerçek olarak algılanmaktadır, Hıristiyanlığa göre insan ruh ve bedenden oluşmaktadır ve ölen sadece bedendir. Ölümle hayat sona ermemekte daha güzel ve daha değişik bir şekle bürünmektedir. Müslümanlara göre ise ölüm, insan ruhunun bedenden alınarak Allah’ın katına yükseltilmesi şeklinde değerlendirilmektedir. ( Hökelekli, 1992 ) Erdoğdu M.Y, Özkan M, Farklı Dini İnanışlardaki Bireylerin Ölüm Kaygıları ile Ruhsal Belirtiler ve Sosyo-Demografik Değişkenler Arasındaki İlişkiler, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 14(3) (2007) Hökelekli, H. Ölümle ilgili tutumların dini davranışla ilişkisi üzerine bir araştırma. Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, 1992;4, s

8 Varlığın sonlu oluşu üzerine söylenenler, insanlık tarihi kadar eskidir.
Stoacılar, ölümün yaşamın en önemli olayı olduğunu; iyi yaşamayı öğrenmenin iyi ölmeyi de öğrenmek ya da iyi ölmeyi öğrenmenin iyi yaşamayı da öğrenmek olduğunu söylemişlerdir.

9 Seneca, yalnızca yaşamdan vazgeçmeye istekli ve hazır olanların yaşamın gerçek tadını alacağını alacağını belirtmiştir

10 Cicero, felsefe yapmanın ölüme hazırlanmak olduğunu söylemiştir.

11 Sufiler, ölümü “uykudan uyanmak, sevgiliye kavuşma, ten kafesinden kurtuluş, mekan değiştirme, dosta ulaşmayı sağlayan bir köprü” olarak değerlendirmişlerdir. Sufiler, ölümü allah’a ulaştıran bir geçit olarak kabul ederler. Tasavvuf düşüncesinde insan, yaratıcısında koparak bu dünyaya gelmiştir ve bu dünyada insan bazı şeyler elde etmek amacıyla yapılan bir yolculuktadır. Bu yolculukta ruh, binek olarak bedeni kullanmaktadır. İşte ölümle, bu yolculuk bitecek ve ayrılık sona erecek, ruh arzu ettiği bir süre için uzak kaldığı mekanına varacaktır. Ölüm söz konusu olduğunda, ünlü sufilerin “sanki ölüm yokmuş”, “sanki ölüm onlar için geçerli değilmiş” gibi bir tutum sergilemiş olduklarını ilgili kaynaklardan öğrenmekteyiz. Onlar ölümü “uykudan uyanmak, sevgiliye kavuşma, ten kafesinden kurtuluş, mekan değiştirme, dosta ulaşmayı sağlayan bir köprü” olarak değerlendirmişlerdir. Sufiler, her zaman ölümün kaçınılmazlığının farkındadırlar. Fakat onlar, ölümden korkmak veya kaçmak yerine onu, amaçlarına ulaştıran bir araç olarak değerlendirirler, yani bir köprü olarak, Allah’a ulaştıran bir geçit olarak kabul ederler. Tasavvuf düşüncesinde insan, yaratıcısında koparak bu dünyaya gelmiştir ve bu dünyada insan bazı şeyler elde etmek amacıyla yapılan bir yolculuktadır. Bu yolculukta ruh, binek olarak bedeni kullanmaktadır. İşte ölümle, bu yolculuk bitecek ve ayrılık sona erecek, ruh arzu ettiği bir süre için uzak kaldığı mekanına varacaktır. (Gölpınarlı, 1985, s.134). Dünya hayatı ahirete nisbetle bir uyku hali sayılabilir. Öyleyse içinde bulunduğumuz hayat, bir rüyadan başka bir şey değildir, ölünce uyanacağız. (Gazali, 1970, s.16-17). Gölpınarlı, A. Mevlana Celaleddin. İstanbul: İnkılap Kitabevi. (1985). Gazalİ, E.H.M. El-Munkızu mine’d-Dalal. İstanbul: Cağaloğlu Yay. (1970). Yildiz M, Dindarlık ve ölüm kaygısı. tasavvufi yaklaşım ve günümüz üniversite öğrencileri ,Journal of Religious Culture Nr. 43b (2001) Gazali , “Dünya hayatı ahirete nisbetle bir uyku hali sayılabilir. Öyleyse içinde bulunduğumuz hayat, bir rüyadan başka bir şey değildir, ölünce uyanacağız.” diyerek ölümü uykudan uyanma, yaratıcısına kavuşma olarak görür.

12 İbn-i Sina insanların pek çoğunda açık veya gizli ölüm kaygısının varlığına değinmiştir.
Ölüm kaygısını; ölüm gerçeğini bilmemek, öldükten sonra kişinin başına neler geleceğini bilmemek, bedenin çürüyüp yok olduktan sonra kişilik ve benliğin de tamamen hiçliğe kavuşacağını düşünmek, öldükten sonra kendisine bir ceza ve işkence edileceğine inanmak, öldükten sonra nereye gideceğini ve başına ne geleceğini bilemeyip, şaşkınlık içerisinde olmak, arkada bırakacağı mal ve miras üzerine üzüntü duymak, kendisinden sonra diğer insanların yaşamının devam edeceği düşüncesi, ölümden önce ve ölüme yol açan hastalıkların acı ve ızdırabından başka ayrıca ölüm için de bir elemin var olduğu düşüncesine bağlamıştır. İbn-i Sina insanların pek çoğunda açık veya gizli ölüm kaygısının varlığına değinmiştir. Ölüm kaygısını; ölüm gerçeğini bilmemek, öldükten sonra kişinin başına neler geleceğini bilmemek, bedenin çürüyüp yok olduktan sonra kişilik ve benliğin de tamamen hiçliğe kavuşacağını düşünmek, öldükten sonra kendisine bir ceza ve işkence edileceğine inanmak, öldükten sonra nereye gideceğini ve başına ne geleceğini bilemeyip, şaşkınlık içerisinde olmak, arkada bırakacağı mal ve miras üzerine üzüntü duymak, kendisinden sonra diğer insanların yaşamının devam edeceği düşüncesi, ölümden önce ve ölüme yol açan hastalıkların acı ve ızdırabından başka ayrıca ölüm için de bir elemin var olduğu düşüncesine bağlamıştır. Sina İ. Ölüm korkusundan kurtuluş. In: Tura MH, Ed. İstanbul: Burhaneddin Matbaası, 1942. Kalaoğlu Öztürk Z. Yaşlı Bireylerde Ölüm Kaygısı, T.C.Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı , Uzmanlık Tezi , ADANA – 2010S

13 Kierkegaard, temel kaygının hiçlik olduğunu söylemiştir
Kierkegaard, temel kaygının hiçlik olduğunu söylemiştir. Ona göre her insan yaşamı dini olarak tasarlanmıştır, bedensel-ruhsal olan özgürlüğünü baştan yitirmiştir ve varoluşun özü, 'sonsuzluk' özlemiyle yanan insanın 'sonluluk' çırpınışıdır. Ölümsüzlüğü, ruhun hastalığı dolayısıyla umutsuzluğu olarak açıklayan Kierkegaard, benliğe yabancılaşma anlamına gelen umutsuzluktan kaçınmak için, bireyin yaratıcısıyla karşı karşıya gelme cesaretini göstermesi gerekliliği üzerinde durmuştur. Kierkegaard, temel kaygının hiçlik olduğunu söylemiştir. Ona göre her insan yaşamı dini olarak tasarlanmıştır, bedensel-ruhsal olan özgürlüğünü baştan yitirmiştir ve varoluşun özü, 'sonsuzluk' özlemiyle yanan insanın 'sonluluk' çırpınışıdır. Ölümsüzlüğü, ruhun hastalığı dolayısıyla umutsuzluğu olarak açıklayan Kierkegaard, benliğe yabancılaşma anlamına gelen umutsuzluktan kaçınmak için, bireyin yaratıcısıyla karşı karşıya gelme cesaretini göstermesi gerekliliği üzerinde durmuştur. Sezer S, saya P, Gelişimsel Açıdan Ölüm Kavramı, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 13 (2009),

14 Heidegger’ “Varlık ve Zaman” adlı çalışmasında ölümün inkarı, ölümden kaçma çabası, ölümün yenilmesi gereken bir hastalık olarak görülmesinin bireyin psikolojisi üzerinde olumsuz etkilere neden olduğunu savunmuştur. Heidegger göre, sağlıklı bireyin oluşabilmesinin tek şartı olarak ölüm olgusunun birey tarafından açıkça kabullenilmesidir. Heidegger M. Varlık ve Zaman, In: Aziz Yardımlı Ed. İstanbul: İdea Yayınları, 2004. Kalaoğlu Öztürk Z. Yaşlı Bireylerde Ölüm Kaygısı, T.C.Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı , Uzmanlık Tezi , ADANA – 2010

15 VAROLUŞÇU PSİKOLOJİ Varoluşçulara göre evrende kendi varlığını kendi yaratan tek varlık insandır ve insandan başka tüm varlıklar varoluşlarından önce yaratılmışlardır. İnsan yaşamaya başlamadan önce yaşam yoktur ve yaşama anlam veren yaşayan insandır. Gerçekte doğada insana yol gösterecek kendinden başka hiç birş ey yoktur. O halde insan özgürdür, yaşam hangi biçimde isterse çizebilir, ne var ki insan kendi sorumluluğunu yüklenebildiği derecede özgürdür. Ölümün kaçınılmaz olması yokluk ve hiçlik duygusunu yaratır ve işte bu bunalım insanı doyumlu ve anlamlı bir biçimde yaşayıp yaşamadığı konusunda kaygılandırır. Varoluşçuluk öğretisine göre evrende kendi varlığını kendi yaratan tek varlık insandır ve insandan başka tüm varlıklar varoluşlarından önce yaratılmışlardır. Daha açık bir deyişle, ağaç ağaçlığını kendisi yapmaz, ama insan insanlığını kendisi yapar ve nasıl yaparsa öylece var olur, değerlerini kendi yaratrr, yolunu kendi seçer. İnsan yaşamaya başlamadan önce yaşam yoktur ve yaşama anlam veren yaşayan insandır. Gerçekte doğada insana yol gösterecek kendinden başka hiç birş ey yoktur. O halde insan özgürdür, yaşamım hangi biçimde isterse çizebilir, ne var ki insan kendi sorumluluğunu yüklenebildiği derecede özgürdür. Varoluş Anksiyetesi bu sorumluluğu duymaktır. Hayvanlar çevrelerinden haberdardır. İnsan ise haberdar olduğundan da haberdardır. Doğmuş olduğumuzu ve yaşamın bir gün ereceğini biliriz. Ölümün kaçınılmaz olması yokluk ve hiçlik duygusunu yaratır ve işte bu bunalım insanı doyumlu ve anlamlı bir biçimde yaşayıp yaşamadığı konusunda kaygılandırır. Böylece varoluşçu öğreti her insanın varlığına sahip çıkmasının, tüm sorumluluğu kendi omuzlarına almalarının özgür bir yaşam için gerekliliğini ortaya koymaktadır. İnsan kendinden sorumludur denildiğinde, amaç onun yalnız öznel kişiliğinden sorumlu olduğu değil, bütün insanlardan sorumlu bulunduğudur diyen Sartre insanın evren içindeki biçimini belireyerek varoluş akımının öznellikle suçlanmasına karşı savunmada bulunmuştur. Ergenlik çağındaki genç "Ben kendi isteğimle dünyaya gelmedim ki" diyerek isyan ettiğinde derin bir gerçeği ortaya koymaktadır; nevar ki varoluşçu görüşte bu, değeri olmayan bir tepkidir. Dünyaya gelişinde kendi isteği sorulmamış olsa da bir kere dünya içinde olduktan sonra varlığı ile ne yapacağının sorumluluğu insanın kendisine aittir. ( Geçtan E, ) GEÇTAN E, Erşim : Varoluşçu psikolojinin temel ilkeleri, ( )

16 Ölüm bilincinin insan yaşamı üzerinde yapıcı etkileri olduğu anlayışının, varoluşçu psikolojinin de temeli olduğu görülmektedir. Varoluşçulara göre insan, doğduğunu ve bir gün öleceğini bilen tek canlıdır ve bu gerçek onu anlamlı yaşayıp yaşamadığı konusunda kaygılandırır. Ölüm kavramı konuşulmaması gereken, yaşarken unutulması gereken bir durum değildir; aksine yaşama ışık tutan, yaşamın bir parçası, belki de yaratıcısı olarak görülmelidir. Varoluşçulara göre insan, doğduğunu ve bir gün öleceğini bilen tek canlıdır ve bu gerçek onu anlamlı yaşayıp yaşamadığı konusunda kaygılandırır. Onlar için ölüm kavramı konuşulmaması gereken, yaşarken unutulması gereken bir durum değildir; aksine yaşama ışık tutan, yaşamın bir parçası, belki de yaratıcısı olarak görülmelidir. Ayrıca ölümden ya da acı yaratan her şeyden sürekli kaçınmanın, yaşamdan da kaçma ile sonuçlandığı üzerinde durmuşlardır. ( Corey.1990 Sezer S, saya P, Gelişimsel Açıdan Ölüm Kavramı, Dicle Üniversitesi Ziya Gökalp Eğitim Fakültesi Dergisi, 13 (2009), Varoluşçulara göre ölümlü olduğunu bilmek, insanı, varolan günlerini daha iyi değerlendirmeye, yaşamını zenginleştirmeye itecektir..

17 Psikodinamik Yaklaşımlar:
Psikodinamik görüşler ölüm kaygısının, oidipal çatışmalar ve ayrılık kaygılarının sonucunda oluşan suçluluk duygusu veya çocuktaki animistik düşüncelerden kaynaklandığını savunmuşlardır. Ölüm kaygısı üstbenliğin yaşadığı en önemli kaygılardan biridir. Bunlardan yola çıkarak ölüm kaygısının, psikopatolojide ve psikosomatik hastalıklarda etkili bir rol oynadığı ve onlarla ilişkili olduğu düşünülür. Psikodinamik görüşler ölüm kaygısının, oidipal çatışmalar ve ayrılık kaygılarının sonucunda oluşan suçluluk duygusu veya çocuktaki animistik düşüncelerden kaynaklandığını savunmuşlardır. Ölüm kaygısı üstbenliğin yaşadığı en önemli kaygılardan biridir. Bunlardan yola çıkarak ölüm kaygısının, psikopatolojide ve psikosomatik hastalıklarda etkili bir rol oynadığı ve onlarla ilişkili olduğu düşünülür.45,46 Freud, önce ölümden bahsetmemiş, hatta ölüme inanmadığını belirtmiştir. Daha sonra ‘yaşam ve ölüm içgüdüleri’ kuramında yaşamın gayesinin ölüm olduğunu vurgulamıştır.47 Freud’a göre davranışlar temelini geçmişten almaktadır. Oysa ölüm gelecektedir ve bu durumda insanın davranışlarını etkileyemez. Bu durum Freud’un şiddetli kişisel ölüm kaygısı sebebiyle de bu konuyu gözardı ettiği biçiminde yorumlanmıştır.36 45. Freud S. Endişe, Çeviren: Leyla Özcengiz. İstanbul: Dergah Yayınları, 1992. 46. Wahl CW. The Fear of Death. In: Feifel H, Ed. The meaning of Death, NewYork: McGraw-Hill 1959. Kalaoğlu Öztürk Z. Yaşlı Bireylerde Ölüm Kaygısı, T.C.Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı , Uzmanlık Tezi , ADANA – 2010 Freud, ‘yaşam ve ölüm içgüdüleri’ kuramında yaşamın gayesinin ölüm olduğunu vurgulamıştır. Freud’a göre davranışlar temelini geçmişten almaktadır. Oysa ölüm gelecektedir ve bu durumda insanın davranışlarını etkileyemez. Bu durum Freud’un şiddetli kişisel ölüm kaygısı sebebiyle de bu konuyu göz ardı ettiği biçiminde yorumlanmıştır.

18 Jung'a göre ölüm korkusunun esası "yaşama korkusudur; ölümden en çok korkan kimseler, yaşamaktan en fazla korkanlardır. Yaşama korkusunun hayali bir kaynaktan beslenmediğini ileri süren Jung, bunun daha ziyâde yaşanan hayata tam uyum sağlayamamanın bir eseri olduğunu belirtir. Bununla birlikte bu korku bilinç dışıdır ve sonuç itibariyle yansıtılmış olduğu için oldukça ölçüsüz gözüken çok gerçek bir paniktir. Bir daha ele geçmeyecek olan gençliğin kaybolup gitmesi ve geriye saymaya başlama, sıkıntıyı doğurur ve sıkıntı hâlini alır. Gerçeklik karşısında insanın bilinç dışı olarak tecrübe ettiği bu sürekli gerileme, hayatı gerçek anlamıyla yaşayamama ve ölmek korkusu içerisinde bunalmadan başka bir şey değildir. Jung'a göre ölüm korkusunun esası "yaşama korkusuzdur; ölümden en çok korkan kimseler, yaşamaktan en fazla korkanlardır. Bu, normal ruhî gelişim içerisinde, hayatın amacına yönelik eğilimin herhangi bir şekilde geçmişe takılması ya da tesbit edilen gayelerin zorunlu kıldığı kaçınılmaz riskler karşısında korkup geri çekilme durumunda ortaya çıkar. Yaşama korkusunun hayâli bir kaynaktan beslenmediğini ileri süren Jung, bunun daha ziyâde yaşanan hayata tam uyum sağlıyamamanın bir eseri olduğunu belirtir. Bununla birlikte bu korku bilinç dışıdır ve sonuç itibariyle yansıtılmış olduğu için oldukça ölçüsüz gözüken çok gerçek bir paniktir. Bir daha ele geçmeyecek olan gençliğin kaybolup gitmesi ve geriye saymaya başlama, sıkıntıyı doğurur ve sıkıntı hâlini alır. Gerçeklik karşısında insanın bilinç dışı olarak tecrübe ettiği bu sürekli gerileme, hayatı gerçek anlamıyla yaşayamama ve ölmek korkusu içerisinde bunalmadan başka birşey değildir. (Hökelekli ,1991 ) Jung’a ölümü anlamdan yoksun, basit bir duruş olarak görmektense yaşamın anlamını tamamlayıcı olarak görmek, insanın genel ruh yapısına daha uygundur. (Tanhan F, Arı F. ,2006) Hökelekli H. Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikoloji, Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı:3, Cilt:3,Yıl sh Tanhan F, Arı F. Üniversite öğrencilerinin ölüme verdikleri anlam ve öğrenim gördükleri program açısından ölüm kaygısı düzeyleri. Yüzüncü Yıl Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi: 2006; (III-II): Jung, ölümü anlamdan yoksun, basit bir duruş olarak görmektense yaşamın anlamını tamamlayıcı olarak görmenin, insanın genel ruh yapısına daha uygun olduğunu söylemiştir.

19 Hayat ne kadar yaşanmamışsa ölümden o kadar korkarız. I. Yalom
Yalom’a göre ölüm ilk anksiyete kaynağı ve bu sıfatla ilk psikopatoloji kaynağıdır. İnsanlar için doğumdan itibaren tek mutlak gerçek olan ölüm, varoluşun temelinde yatmakta ancak aynı zamanda var olmama tehdidi de temsil etmektedir. Dolayısıyla ölümden kaçamayacağının farkında olabilen tek varlık olan insan, varoluşsal bir kaygı ile karşı karşıya gelmektedir. Yalom’a göre ölüm ilk anksiyete kaynağı ve bu sıfatla ilk psikopatoloji kaynağıdır. İnsanlar için doğumdan itibaren tek mutlak gerçek olan ölüm, varoluşun temelinde yatmakta ancak aynı zamanda varolma ma tehdidi de temsil etmektedir. Dolayısıyla ölümden kaçamayacağının farkında olabilen tek varlık olan insan, varoluşsal bir kaygı ile karşı karşıya gelmektedir. Kendi koruma güdüsüyle hareket eden insan, varoluşun yokluğu anlamına gelen ölümden endişe ve korku duymaktadır. Yalom, Irwın. Varoluşçu Psikoterapi. Kabalcı yayınevi,İstanbul.2001. Erdoğdu M.Y, Özkan M, Farklı Dini İnanışlardaki Bireylerin Ölüm Kaygıları ile Ruhsal Belirtiler ve Sosyo-Demografik Değişkenler Arasındaki İlişkiler, İnönü Üniversitesi Tıp Fakültesi Dergisi 14(3) (2007) Kendi koruma güdüsüyle hareket eden insan, varoluşun yokluğu anlamına gelen ölümden endişe ve korku duymaktadır.

20 Hümanist Psikoloji Fromm iki türlü ölüm korkusunun varlığına dikkat çeker: Birincisi, her insanın ölüm karşısında yaşadığı, ölmek zorunda olduğuna ilişkin normal korku; ikincisi de, insanları sürekli olarak tedirgin eden ölüm korkusudur. Ona göre bu ikinci tür korku akıl-dışı bir özelliğe sahiptir ve hayatı iyi bir şekilde değerlendirememek, yaşama konusunda başarısız olmak sonucu suçlu vicdanın dile gelişidir . (Fromm, 1982 ) Fromm gerçekte ölümden korkmanın, sanıldığı gibi hayatı sürdürememek korkusundan doğmadığını, duyulan korkunun ölümden değil, sahip olduğumuz şeyleri, bedeni, mal-mülkü, benliği yitirmekten , hiçbir şeye sahip olamayacağımız bir uçuruma, yok olmaya sürüklenmemizden korkmak olduğunu söylemiştir. Fromm iki türlü ölüm korkusunun varlığına dikkat çeker: Birincisi, her insanın ölüm karşısında yaşadığı, ölmek zorunda olduğuna ilişkin normal korku; ikincisi de, insanları sürekli olarak tedirgin eden ölüm korkusudur. Ona göre bu ikinci tür korku akıl-dışı bir özelliğe sahiptir ve hayatı iyi bir şekilde değerlendirememek, yaşama konusunda başarısız olmak sonucu suçlu vicdanın dile gelişidir . (Fromm, 1982 ) Fromm ölüm korkusunu daha ziyade ahlâki nitelikte bir problem olarak değerlendirir". Gerçekte ölümden korkmak, sanıldığı gibi hayatı sürdürememek korkusundan doğmaz.. Bu duyulan korku ölümden değil, sahip olduğumuz şeyleri, bedeni, mal-mülkü, benliği yitirmekten dolayıdır ve hiçbir şeye sahip olamayacağımız bir uçuruma, yok olmaya sürüklenmekten korkmaktır... Sahip olmak anlayışına bağlı olduğumuz oranda, ölümden korkarız ve bunun akılcı bir açıklamasını da bulamayız.. Sahip olmak tutkusundan ve bcn-merkezcil bir hayat anlayışından sıyrıldığı oranda kişi, ölümden korkmayacaktır. Çünkü ölümle yitireceği bir şey yoktur" (Fromm, 1982 ) Fromm, Erich, Kendini Savunan İnsan, (Çev. Necla Arat), İstanbul-1982, sh.177; Fromm, Erich, Sahip Olmak ya da Olmak, (Çev. Aydın Arıtan), Arıtan Yayınevi, İstanbul-1982, sh Hökelekli H. Ölüm ve Ölüm Ötesi Psikoloji, Uludağ Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, sayı:3, Cilt:3,Yıl sh Fromm sahip olmak anlayışına bağlı olduğumuz oranda, ölümden korktuğumuzu bunun da akılcı bir açıklamasını da bulamadığımızı belirtmektedir. Sahip olmak tutkusundan ve ben-merkezcil bir hayat anlayışından sıyrıldığı oranda kişi, ölümden korkmayacaktır. Çünkü ölümle yitireceği bir şey yoktur

21 Bilişsel Yaklaşım: Bilişsel kurama göre kaygı, bireyin koşullanmaya yatkın bir tepkisi olarak görülüp koşullanmalar ve genellemeler sonucu ortaya çıkar. Bireyin bir tehdit olarak gördüğü durumu ne kadar korkutucu olarak algıladığına önem verir. Kişi tehdide; korkutucu, kontrol dışı, baş edilmez şeklinde atfettiği oranda kaygılanır. Bu kurama göre bireyin tehlikenin varlığına ilişkin yorumu üç basamakta oluşur: Birinci ve ikinci basamakta birey çevresinde potansiyel olarak bir tehdit algılar, sonrasında bu tehdidin potansiyel zararı ve buna karşı kendisinin nasıl baş edeceğini değerlendirir. Üçüncü basamakta ise birey tehlikeli durumu yeniden değerlendirerek en iyi başa çıkma yöntemini belirlemeye çalışır. Bilişsel kurama göre kaygı, bireyin koşullanmaya yatkın bir tepkisi olarak görülüp koşullanmalar ve genellemeler sonucu ortaya çıkar. Bireyin bir tehdit olarak gördüğü durumu ne kadar korkutucu olarak algıladığına önem verir. Kişi tehdide; korkutucu, kontrol dışı, baş edilmez şeklinde atfettiği oranda kaygılanır. Bu kurama göre bireyin tehlikenin varlığına ilişkin yorumu üç basamakta oluşur: Birinci ve ikinci basamakta birey çevresinde potansiyel olarak bir tehdit algılar, sonrasında bu tehdidin potansiyel zararı ve buna karşı kendisinin nasıl baş edeceğini değerlendirir. Üçüncü basamakta ise birey tehlikeli durumu yeniden değerlendirerek en iyi başa çıkma yöntemini belirlemeye çalışır. Yine bu kuram ölümün kötü algılanmasının nedeninin ölümün kaygı ile birlikte kötü olarak düşünülmesinden kaynaklandığını ve bireyin ölüme ilişkin edindiği olumsuz düşünceler sonucu ölüm kaygısının geliştiğini savunur.(Tanhan, 2007 ) Kalaoğlu Öztürk Z. Yaşlı Bireylerde Ölüm Kaygısı, T.C.Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Ana Bilim Dalı , Uzmanlık Tezi , ADANA – 2010 Tanhan F. Ölüm kaygısıyla baş etme eğitiminin ölüm kaygısı ve psikolojik iyi olma düzeyine etkisi. Doktora tezi, Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü, Ankara, 2007. Bilişsel kuram, ölümün kötü algılanmasının nedeninin ölümün kaygı ile birlikte kötü olarak düşünülmesinden kaynaklandığını ve bireyin ölüme ilişkin edindiği olumsuz düşünceler sonucu ölüm kaygısının geliştiğini savunur.

22 Ölüm Kaygısı, Ölüm kaygısı, doğumdan itibaren var olan, hayat boyu devam eden, bütün korkuların temelinde yatan, karakter yapısının gelişiminde önem taşıyan, insanın artık var olmayacağının, kendisini ve dünyayı kaybedebileceğinin, bir hiç olabileceğinin farkındalığı sonrası gelişen bir duygudur. Araştırmalar ölüm kaygısının çok boyutlu bir kavram olduğunu ortaya koymuştur. En çok üzerinde durulan boyutlar, Belirsizlik ve yalnızlık Yakınlarını yitirme Kişisel kimliği kaybetme Ölüm sonrası cezalandırılma Geride kalanlar için endişelenme Denetimi kaybetme Acı duyma Bedenini kaybetme ve yok olma şeklindedir. Ölüm kaygısını tanımlamak için ölüm korkusu, çok büyük bir dehşet, sonluluk korkusu ifadeleri de kullanılmıştır . Ölüm kaygısı tam bir yok olma korkusuna karşılık gelirken, ölüm korkusu ölümün korkutucu olduğu inancı ile daha somut bir kavramdır. (Momeyer,1988) Araştırmalar ölüm kaygısının çok boyutlu bir kavram olduğunu ortaya koymuştur. Araştırmalarda en çok üzerinde durulan boyutları, belirsizlik ve yalnızlık korkusu, yakınlarını yitirme korkusu, kişisel kimliği kaybetme korkusu, ölüm sonrası cezalandırılma korkusu, geride kalanlar için endişelenme, denetimi kaybetme korkusu, acı duyma korkusu, bedenini kaybetme ve yok olma korkusudur. ( Karaca, 2000) Karakuş G, Öztürk Z, Tamam L, Ölüm ve Ölüm Kaygısı, Arşiv Kaynak Tarama Dergisi (Archives Medical Review Journal) 2012; 21(1):42-79 36. Yalom ID. Varoluşçu Psikoterapi. Kabalcı Yayınları, 2001. 37. Momeyer RW. Confronting death. Indianapolis: Indiana University Press Le Doux J. Remembrance of emotions past. In. Fischer K, Immordino-Yang MH Ed, The Jossey- Bass reader on the brain and learning. San Francisco: Jossey-Bass Karaca F. Ölüm psikolojisi, İstanbul: Beyan Yayınları, 2000.

23 Ölüm Kaygısı, Ölüm kaygısı, ile ilgili yapılan çalışmalarda, Yaş
Cinsiyet Din, İnanç Kültür Eğitim Medeni durum Meslek Kısa zaman içinde bir yakınının kaybı Ölüm düşüncesi sıklığı vb. faktörler üzerinde durulmuştur. Ölüm kaygısı, doğumdan itibaren varolan, hayat boyu devam eden, bütün korkuların temelinde yatan, karakter yapısının gelişiminde önem taşıyan, insanın artık varolmayacağının, kendisini ve dünyayı kaybedebileceğinin, bir hiç olabileceğinin farkındalığı sonrası gelişen bir duygudur. Ölüm kaygısının çok boyutlu bir kavram olarak değerlendirilir. Bu boyutlar yaşa, cinsiyete, dini inançlarına, yaşadıkları kültüre, eğitim seviyeleri, medeni durumları, meslekleri, bireyin kısa zaman içinde bir yakınının kaybı, ölüm düşüncesi sıklığı gibi birtakım etkenlerin durumuna göre farklılıklar gösterebilir. Bireyin kendi ölümünü kabullenmesinin, onu cesaretle karşılamasının, yaşamına zenginlik ve bütünlük kattığı düşünülür. Karakuş G, Öztürk Z, Tamam L, Ölüm ve Ölüm Kaygısı, Arşiv Kaynak Tarama Dergisi (Archives Medical Review Journal) 2012; 21(1):42-79

24 Dindarlık ve Ölüm Kaygısı
Yıldız, tarafından 1998 yılında yapılan araştırmada, dindarlıkla ölüm kaygısı arasında anlamlı bir ilişkinin varlığı saptanmıştır. Bu ilişkiye göre, dindarlık düzeyi yükseldikçe, ölüm kaygısı düzeyi de yükselmektedir. Bununla birlikte, ‘ölüm kaygısı düzeyi yükseldikçe dindarlık düzeyi de yükselmektedir’ bulgusu da elde edilmiştir. Bu genel verileri daha ayrıntılı incelemek için yapılan istatistik işlemler sonucunda ölüm kaygısı ile dindarlığın karşılıklı olarak birbirlerine etkisi olduğu saptanmıştır. Araştırma bulguları , dindarların ölüm kaygılarının, daha çok ‘ölürken acı çekmek’, ‘günahkârlık duygusu’ ve buna bağlı olarak ‘öte dünyada başına gelebilecek kötü hallerden kaynaklandığı şeklindedir. Yıldız, tarafından 1998 yılında yapılan araştırmada, dindarlıkla ölüm kaygısı arasında anlamlı bir ilişkinin varlığı saptanmıştır. Bu ilişkiye göre, dindarlık düzeyi yükseldikçe, ölüm kaygısı düzeyi de yükselmektedir. Bununla birlikte, ‘ölüm kaygısı düzeyi yükseldikçe dindarlık düzeyi de yükselmektedir’ bulgusu da elde edilmiştir. Bu genel verileri daha ayrıntılı incelemek için yapılan istatistik işlemler sonucunda ölüm kaygısı ile dindarlığın karşılıklı olarak birbirlerine etkisi olduğu saptanmıştır. Araştırmanın sonucunda, dindarların ölüm kaygılarının, daha çok ‘ölürken acı çekmek’, ‘günahkârlık duygusu’ ve buna bağlı olarak ‘öte dünyada başına gelebilecek kötü hallerden dolayı kaynaklandığı söylenebilir. ( Yıldız, 1998) Dindarlık düzeyinin artmasıyla, ölümden sonraki hayata ilişkin olumsuz kanaatlerden dolayı ölüm kaygı ve korkularında da anlamlı bir artışın olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlarla paralellik gösteren bir başka bulgu da, Hökelekli (1992) tarafından elde edilmiştir. O, gerçekleştirdiği bir çalışmada, dindarlık düzeyleri orta ve yüksek olanların, en yüksek oranda, ilâhî huzurda hesap vermekten dolayı ölümden korktuklarını belirtmektedir. Dolayısıyla dindarlık düzeyi arttıkça, buna paralel olarak sözkonusu dinî kültürle teması o düzeyde artmakta, bunun sonucu olarak da, ölüm ve ölüm sonraki hayata ilişkin kaygı ve korkuları artmaktadır. Yine, Florian ile Kravitz (1981) ve Florian ile Har-Even ( ) dindar ve dindar olmayan bireylerden oluşan yahudi örneklemlerde gerçekleştirdikleri çalışmalarda, ahiretteki cezayı sezinleyip beklediklerinden dolayı, dindar grupların ölüm korkularının, dindar olmayan gruplara göre daha yüksek olduğunu rapor etmişler, dindar olmayan grupların ise, kendilerini yokolacağı faktöründe büyük korku sergilemiş olduklarını saptamışlardır. Aynı şekilde Feifel de (1959), dindar bireylerin dindar olmayanlardan ölüm korkuları daha fazla olduğunu belirtmektedir. O, dindar bireylerin “cehenneme gidebilirim”, “günahlarımı affettirmek istiyorum” gibi ahiretle ilgili konulardan dolayı; dindar olmayan bireylerin ise, “bazı şeyleri tamamlamak istiyorum”, “hayatı seviyorum ve devam etmesini istiyorum”, “ailemin geçimi nasıl sağlanacak” gibi düşüncelerden dolayı ölümden korkmakta olduklarını ifade eder (s.121). Yıldiz M , Dini Hayat İle Ölüm Kaygısı Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma” (İzmir: D.E.Ü. Sosyal Bil. Ens., 1998) Hökeleklİ, H, “Ölümle ilgili tutumların dinî davranışla ilişkisi üzerine bir araştırma (1)”. Uludağ Ünv. İlahiyat Fak. Der., 4: (1992). Feıfel, H. “Attitudes toward death in some normal and mentally ill populations”. In H. Feifel (ed.). The Meaning of Death, pp , New York: McGraw-Hill. (1959). Florıan, V & Kravetz, S, Fear of Personal Death, Attribution, Structure, and Relationship to Religious Belief. (Unpublished Paper) Bar Ilan Unv. (1981 Yildiz M, Dindarlık ve ölüm kaygısı. tasavvufi yaklaşım ve günümüz üniversite öğrencileri ,Journal of Religious Culture Nr. 43b (2001)

25 Dindarlık ve Ölüm Kaygısı
Dindarlık düzeyinin artmasıyla, ölümden sonraki hayata ilişkin olumsuz kanaatlerden dolayı ölüm kaygı ve korkularında da anlamlı bir artışın olduğu saptanmıştır. Hökelekli (1992) tarafından bir çalışmada, dindarlık düzeyleri orta ve yüksek olanların, en yüksek oranda, ilâhî huzurda hesap vermekten dolayı ölümden korktukları bulunmuştur. Yine, Florian ile Kravitz (1981) ve Florian ile Har-Even ( ) dindar ve dindar olmayan bireylerden oluşan yahudi örneklemlerde gerçekleştirdikleri çalışmalarda, ahiretteki cezayı sezinleyip beklediklerinden dolayı, dindar grupların ölüm korkularının, dindar olmayan gruplara göre daha yüksek olduğunu rapor etmişler, Aynı şekilde Feifel de (1959), dindar bireylerin dindar olmayanlardan ölüm korkuları daha fazla olduğunu belirtmektedir. O, dindar bireylerin “cehenneme gidebilirim”, “günahlarımı affettirmek istiyorum” gibi ahiretle ilgili konulardan dolayı; dindar olmayan bireylerin ise, “bazı şeyleri tamamlamak istiyorum”, “hayatı seviyorum ve devam etmesini istiyorum”, “ailemin geçimi nasıl sağlanacak” gibi düşüncelerden dolayı ölümden korkmakta olduklarını ifade eder. Yıldız, tarafından 1998 yılında yapılan araştırmada, dindarlıkla ölüm kaygısı arasında anlamlı bir ilişkinin varlığı saptanmıştır. Bu ilişkiye göre, dindarlık düzeyi yükseldikçe, ölüm kaygısı düzeyi de yükselmektedir. Bununla birlikte, ‘ölüm kaygısı düzeyi yükseldikçe dindarlık düzeyi de yükselmektedir’ bulgusu da elde edilmiştir. Bu genel verileri daha ayrıntılı incelemek için yapılan istatistik işlemler sonucunda ölüm kaygısı ile dindarlığın karşılıklı olarak birbirlerine etkisi olduğu saptanmıştır. Araştırmanın sonucunda, dindarların ölüm kaygılarının, daha çok ‘ölürken acı çekmek’, ‘günahkârlık duygusu’ ve buna bağlı olarak ‘öte dünyada başına gelebilecek kötü hallerden dolayı kaynaklandığı söylenebilir. ( Yıldız, 1998) Dindarlık düzeyinin artmasıyla, ölümden sonraki hayata ilişkin olumsuz kanaatlerden dolayı ölüm kaygı ve korkularında da anlamlı bir artışın olduğu saptanmıştır. Bu sonuçlarla paralellik gösteren bir başka bulgu da, Hökelekli (1992) tarafından elde edilmiştir. O, gerçekleştirdiği bir çalışmada, dindarlık düzeyleri orta ve yüksek olanların, en yüksek oranda, ilâhî huzurda hesap vermekten dolayı ölümden korktuklarını belirtmektedir. Dolayısıyla dindarlık düzeyi arttıkça, buna paralel olarak sözkonusu dinî kültürle teması o düzeyde artmakta, bunun sonucu olarak da, ölüm ve ölüm sonraki hayata ilişkin kaygı ve korkuları artmaktadır. Yine, Florian ile Kravitz (1981) ve Florian ile Har-Even ( ) dindar ve dindar olmayan bireylerden oluşan yahudi örneklemlerde gerçekleştirdikleri çalışmalarda, ahiretteki cezayı sezinleyip beklediklerinden dolayı, dindar grupların ölüm korkularının, dindar olmayan gruplara göre daha yüksek olduğunu rapor etmişler, dindar olmayan grupların ise, kendilerini yokolacağı faktöründe büyük korku sergilemiş olduklarını saptamışlardır. Aynı şekilde Feifel de (1959), dindar bireylerin dindar olmayanlardan ölüm korkuları daha fazla olduğunu belirtmektedir. O, dindar bireylerin “cehenneme gidebilirim”, “günahlarımı affettirmek istiyorum” gibi ahiretle ilgili konulardan dolayı; dindar olmayan bireylerin ise, “bazı şeyleri tamamlamak istiyorum”, “hayatı seviyorum ve devam etmesini istiyorum”, “ailemin geçimi nasıl sağlanacak” gibi düşüncelerden dolayı ölümden korkmakta olduklarını ifade eder (s.121). Yıldiz M , Dini Hayat İle Ölüm Kaygısı Arasındaki İlişki Üzerine Bir Araştırma” (İzmir: D.E.Ü. Sosyal Bil. Ens., 1998) Hökeleklİ, H, “Ölümle ilgili tutumların dinî davranışla ilişkisi üzerine bir araştırma (1)”. Uludağ Ünv. İlahiyat Fak. Der., 4: (1992). Feıfel, H. “Attitudes toward death in some normal and mentally ill populations”. In H. Feifel (ed.). The Meaning of Death, pp , New York: McGraw-Hill. (1959). Florıan, V & Kravetz, S, Fear of Personal Death, Attribution, Structure, and Relationship to Religious Belief. (Unpublished Paper) Bar Ilan Unv. (1981 Yildiz M, Dindarlık ve ölüm kaygısı. tasavvufi yaklaşım ve günümüz üniversite öğrencileri ,Journal of Religious Culture Nr. 43b (2001)

26 Ölümü mücadele edilmesi gereken bir hastalık mı ?
Günümüz hakim anlayışı, ölümü yadsıyarak mücadele edilmesi gereken bir hastalık ya da aşılması gereken bir engel olarak sunmaktadır. Eski kültürlerde büyük bir ilgi konusu olan ve bu nedenle varlığını her yerde hissettiren ölüm, günümüzün modern toplumunda dışlanmakta ve toplumsal yaşayışın görünen parçası olmaktan çıkarılmaktadır. Cinsellik, refah ve mutluluk düşüncesinin hakim olduğu günümüzde, ölümü hatırlatan ve hatırlatabilecek her şeyden uzak kalmak çağdaş bir davranış biçimi olarak yer almaya başlamıştır ( Yalom I, 2000 ) Eski kültürlerde büyük bir ilgi konusu olan ve bu nedenle varlığını her yerde hissettiren ölüm, günümüzün modern toplumunda dışlanmakta ve toplumsal yaşayışın görünen parçası olmaktan çıkarılmaktadır. Cinsellik, refah ve mutluluk düşüncesinin hakim olduğu günümüzde, ölümü hatırlatan ve hatırlatabilecek her şeyden uzak kalmak çağdaş bir davranış biçimi olarak yer almaya başlamıştır ( Yalom I, 2000 ) . Utanç verici bir olgu olarak algılanmaya başlanan ölüm, adeta sosyal olarak kendisinden bahsedilmesi yasak bir tabuya dönüşmüştür ( Hökelekli H )Birey ölümü yadsıyarak mücadele edilmesi gereken bir hastalık ya da aşılması gereken bir engel olarak algılamaktadır. Modern insan, yaşamının her alanından uzaklaştırmak istediği ölümü, hastane odalarına taşımakta, ayrıca ölüleri gözden ve şehirden uzak, mezarlıklara veya film sahnelerine hapsetmeye çalışarak ölümün duygusal yükünden kurtulmaya çalışmaktadır. Ölüm, insan yaşamının sınırlarının dışına itilmiş bir durumdadır. Ölüm, üstü örtülen ve rahatsız edici bir nesneye dönüşmüştür. Bu durumda yas tutmak da saklanması gereken ve rahatsız edici bir olgu haline gelmektedir19,20. Ölümü yadsıma ve onun varlığını reddetmenin, maskeleme ve bastırma şeklinde iki yolundan söz edilebilir. Maskeleme; ölümü hatırlamamak, onunla hiç karşı karşıya gelmemek, onun hakkında düşünme fırsatı bulmamak için kendini günlük işlerine, çalışmalarına vermek, hayatı çok yoğun olarak yaşamaktır. Bastırma ise ölüm kavramını bilinçten atarak etkisiz hale getirmektir. Çoğu insan ileriye dönük planlarında ölümü hiç üşünmemekte, bu dünyada sonsuza kadar yaşayacakmış gibi bir tavır arzusu sergilemektedir 6. Karakuş G, Öztürk Z, Tamam L, Ölüm ve Ölüm Kaygısı, Arşiv Kaynak Tarama Dergisi (Archives Medical Review Journal) 2012; 21(1):42-79 Aries P. Batılının ölüm karşısındaki tavırları, In: Kılıçbay MA, Ed. Ankara: Gece Yayınları, 1991. Roman EM, Sorribes E, Ezquerro O. Nurses attitudes to terminally III. patients. Journal of Advanced Nursing 2001;34: Yalom I. Varoluşçu psikoterapi, In: Babayiyit İZ Ed. İstanbul: Kabalcı Yayınları, 2000. Hökelekli H. Ölüm, ölüm ötesi psikolojisi ve din. 1. Baskı, İstanbul: Dem Yayınları, 2008. Utanç verici bir olgu olarak algılanmaya başlanan ölüm, adeta sosyal olarak kendisinden bahsedilmesi yasak bir tabuya dönüşmüştür ( Hökelekli H )

27 Postmodernizm ve Ölüm Modern insan, yaşamının her alanından uzaklaştırmak istediği ölümü, hastane odalarına taşımakta, ayrıca ölüleri gözden ve şehirden uzak, mezarlıklara veya film sahnelerine hapsetmeye çalışarak ölümün duygusal yükünden kurtulmaya çalışmaktadır. Ölüm, insan yaşamının sınırlarının dışına itilmiş bir durumdadır. Ölüm, üstü örtülen ve rahatsız edici bir nesneye dönüşmüştür. Bu durumda yas tutmak da saklanması gereken ve rahatsız edici bir olgu haline gelmektedir. (Aries P., 1991, Roman EM, Sorribes E, Ezquerro O )

28 İnsanoğlunun ölümle sakince yüzleşmekten kaçınır ve bunun da en önemli nedeni günümüzde ölümün pek çok açıdan itici, yalnız, insanlıktan uzak hale getirilmiş olmasıdır. (Kübler Ross ,1997)

29 Ölümü yadsıma ve onun varlığını reddetme
Ölümü yadsıma ve onun varlığını reddetmenin, maskeleme ve bastırma şeklinde iki yolundan söz edilebilir. Maskeleme; ölümü hatırlamamak, onunla hiç karşı karşıya gelmemek, onun hakkında düşünme fırsatı bulmamak için kendini günlük işlerine, çalışmalarına vermek, hayatı çok yoğun olarak yaşamaktır. Bastırma , ölüm kavramını bilinçten atarak etkisiz hale getirmektir.

30 Acı çeken bir insanın yüzü, bize her şeye gücümüzün yetmediğini, sınırlılıklarımızı, başarısızlıklarımızı ve ölümlülüğümüzü hatırlattığı için dikkatimizi bu acı çeken yüzden daha çok, mekanik şeylere yöneltiyor olabilir miyiz? E. Kübler-Ross

31 ? Yaşamın sonu ne anlama gelmektedir
Bu ifade sadece yaşlı bireyleri kast etmemekte normal bir yaşam döngüsünün sonucu anlamına gelmektedir. Ölüm herhangi bir yaşta ve zamanda olmaktadır. Ölüme yaklaşma bir kişinin doğduğu andan itibaren ölüme doğru yaklaşmasıdır.

32 Ölüm (dying) Ölümcül bir hastalık tanısı alarak sonunda ölmeyi beklemektir. Çünkü burada ölüm birkaç günden aylarca ya kadar uzayabilmektedir. Ölme (death) Bütün kardiak ve solunum faaliyetlerinin durmasıdır. Çoğunlukla beyin ölümü kavramına güvenilmektedir.

33 İyi ölüm, İyi ölüm, Hastanın distresten uzak, hastanın, ailesinin ve bakım verenin korunduğu, hastanın ve ailesinin isteklerine uygun, klinik, kültürel ve etik standartlara uygun bir ölümün olmasıdır. Sevilen birinin eşlik ettiği, aile ve arkadaşlarla vedalaşıldığı, parasal ve yasal konuların halledilebildiği bir ölüm iyi ölümdür.

34 Kötü ölüm, Kötü ölüm, Gereksiz zarar gören, hastanın ve ailesinin isteklerinin göz ardı edildiği bir durumdur. İhmal, şiddet, istenmeyen ve gereksiz tıbbi tedavilere maruz kalmaktır.

35 Kötü Haber Kötü haber; ümit etme duygusunun olmadığı ya da bireyin fiziksel ve ruhsal iyilik haline tehdit oluşturan, yerleşik yaşam biçimini altüst etme riski olan ya da bireyin yaşamındaki seçimlerini azaltma anlamı taşıyan mesaj olarak tanımlamışlardır (Ptacek ve Eberhardt ) Sonuçları kişinin beklediğinden daha olumsuz olan, mevcut yaşamına ve geleceğine bakışını olumsuz yönde önemli derecede etkileyecek haber; kötü haberdir. Ptacek ve Eberhardt kötü haberi; ümit etme duygusunun olmadığı ya da bireyin fiziksel ve ruhsal iyilik haline tehdit oluşturan, yerleşik yaşam biçimini altüst etme riski olan ya da bireyin yaşamındaki seçimlerini azaltma anlamı taşıyan mesaj olarak tanımlamışlardır Okyayuz UH. Olumcul Hastal›k Tan›s› Almak : Bir yaflam krizi kotu haber verilmeli mi? Kriz Dergisi. 2003; 11; Aitini E, Aleotti P. bad news in oncology: like a walk in the twilight ? Ann Oncol 2006 ;17: Tüm dünyada, artan tıbbi gelişmeler ve yaşam koşullarındaki iyileşme sonucu, sağlık çalışanlarının ölümcül hastalığı olan hastayla karşılaşma sıklığı ve bu hastalara tedavi hizmeti verme süresi de artmaktadır.

36 Kötü Haber Verme / Zor Görüşme
Hekimin bilinçli olarak hastasına, yaşamını tehdit eden, olasılıkla kötü gidişli sağaltılamayacak bir hastalığı bulunduğunu, bir görüşme ile açıklamasıdır. Zor görüşme Zor görüşmeyi zor yapan, hasta olma değil, sağaltılamaz hasta olma haberidir. Karşımızdakinin duygularını anlama, dinleme, destekleme ve yanında olma konusunda ne kadar kalifiye olursak olalım, haber ağırdır ve görüşme daima zor olacaktır. Daima! (Edlef Bucka-Lassen )

37 Kötü Haber / Zor Görüşme
Haberi alan ve veren için sıkıntılı bir süreçtir. Hasta için, Hasta için normal olan değişmiştir. Sağaltılamayacak hastalık mesajının anlaşıldığı an, bu model değişir: Artık normal durum olan "sağlıklı" duruma bir daha hiç kavuşulamayacaktır.

38 Kötü Haber / Zor Görüşme
Haberi alan ve veren için sıkıntılı bir süreçtir. Hekim için, Vereceğimiz mesaj, insanın sağlığı bakımından ümit dolu olduğu yaşam evresinin sonu anlamı taşır. Stres ve gerginlik kaynağıdır. Üzücüdür. Çaresizlik ve başarısızlık hissi yaratır. Hekimin söyleyecekleri, nasıl söyleyeceği, ne yapacağı, mimikleri, beden dili, el sıkışı, sesi, ses tonu, bakışları hepsi hasta tarafından bilinçsiz olarak, ama an be an izlenecek, kaydedilecek, anlamlandırılacak ve ümide ya da ümitsizliğe tahvil edilecektir.

39 ? Amaç Ne ? Ölüm Başarısızlık mı ? Hekimin Yaklaşımı Nasıl Olmalı ?
Bakış Açısı Yaklaşımı Tedavi Hedef Durum Görüşü Modern Tıp Hastalık Semptomatik Medikal Yaşatma Ölüm Başarısızlık Bütüncül Tıp Hasta Biyopsikososyal Bütüncül Yaşam Kalitesi İyi Ölüm Modern Tıp, Her ne olursa olsun ömrü uzatmak ve medikal yaklaşım üzerine odaklanmıştır. Ölüm başarısızlık olarak algılanır.

40 SAĞLIK Hipokrat DSÖ İnsan sadece bir bütün olarak anlaşılabilir
Sağlık, kişinin vücudu, aklı, ruhu ve çevresindeki sosyal ve kültürel etkileşimlerinin dinamik bir uyumudur DSÖ 21. Yüzyıl 40

41 HASTAYA YAKLAŞIMDA TEMEL İLKE
Hastalık değil hasta vardır Hastalık değil, hasta olan kişi tedavi edilir

42 “Hekimlikte sadece bir kural vardır: kendinizi hastanın yerine koyunuz” Joseph Lister, 1827-1912
Joseph Lister modern tıp ve cerrahideki en büyük ilerlemelerden biri olan antiseptikleri keşfeden İngiliz hekim. 5 Nisan 1827'de Essex, Upton'da doğdu. Antisepsi denilen bu yöntem yaranın etrafındaki bütün bakterileri yok ediyordu ve yaranın hastalık kapma riski azalıyordu.Bu gelişme sayesinde genel cerrahi yaşam kurtarır hale geldi.

43 Kötü Haber Verme, Kültürler
ABD de konuya bireyin kişisel sorumluluğu ve yasalar çerçevesinde bakılmakta ve tanı söylenmektedir. Batı ve Kuzey Avrupa tikelerinde de yaklaşım ABD ye benzemektedir İtalya, İspanya, Yunanistan gibi Güney Avrupa ülkelerinde kanser tanısı ve prognozun söylenmemesinin ağır bastığını tespit edilmiştir. Ülkemizde de tanının söylenmesi eğilimi her geçen gün artmasına karşın söylenmemesi yaklaşımının egemen olduğunu söylenebilir. Son yıllarda Girgis ve Sanson - Ficher (14) 'in yukarıda açıklanan kötühaber vermenin temel özelliklerine uyma eğiliminde artış olmakla birlikte tanının söylenip söylenmemesinin ve buna bağlı sorunların toplumlar arasında farklılıklar gösterdiği izlenmektedir. Örneğin ABD de konuya bireyin kişisel sorumluluğu ve yasalar çerçevesinde bakılmakta ve tanı söylenmektedir. Batı ve Kuzey Avrupa tikelerinde de yaklaşım ABD ye benzemektedir (20). Buna karşın Grassi ve ark (16) yılında yaptıkları çalışmada İtalya, İspanya, Yunanistan gibi Güıey Avrupa ükelerinde kanser tanısı ve prognozun söylenmemesinin ağır bastığını tespit etmişlerdir. Yine 2005 yılında Goncalves F ve ark (15). Portekiz Onkoloji Enstitümde yaptıkları çalışmada hastaların tanı ve tedavi sirecine ilişkin yeterli bilgilendir meyi alamadıkları ve bilgilendirmeler arasında farklılıklar olduğunu saptamışlardır (15,16). Ülkemizde de benzer bir yaklaşımın egemen olduğunu söylemek yanlış olmasa gerekir. Yapılan çalışmalarda ilkemizde kanser tanısını bilmeme oranı %20 ila %54 arasında değişmektedir (2,9,12,28). Özellikle ailelerin hastadan tanıyı gizlemek için çaba sarf ettikleri ve hekimden hastaya tanının söylenmemesini istedikleri izlenmektedir. Beyle bir durumda kanser olduğunu sezen veya kuşkulanan hastanın bilgilendirilmemesi kişiyi korkulan, kaygıları ile baş başa bırakarak hastalık sirecinin derin bir yalnızlık içinde geçirmesine sebep olabilir. Gautam ve Nijhawan bu konuda yaptıkları çalışmada hastaya tanının seylenme-diği durumlarda birçok hastanın bir sire sonra kanser olduğunu anladığını veya en azından kuşkulandığını tespit etmişlerdir (13). Bilgin G, Öztürk G, Şirin S. Kanser tanısı konan hastalarda kötü haber verme: Hekime düşen görev. İstanbul Tıp Fakültesi Dergisi 2008;71:22-26.

44 Kötü Haber Verme, Tıp Eğitimi
Ancak tıp eğitimi sırasında ölüm ve ölümcül hasta ile ilgili öğretilen temel şey, yaşamı tehdit eden hastalıkların nasıl tanınacağı ve tedavi edileceği ile ilgilidir. Tıp eğitimi sırasında, ölmekte olan hasta ve ölüm karşısındaki tutumlar yeterince ele alınmamaktadır Konu ile ilgili çalışmalar, tıp mesleğine adım atma aşamasındaki tıp fakültesi son sınıf öğrencilerinin ölümcül hastayla karşılaştıklarında, kendilerini, sıklıkla kapasitesiz, hazırlıksız, boş, öfkeli ve başarısız hissettiklerini; Aynı durumla karşılaşan bazı doktorların da, hastanın durumundan sorumluymuşçasına, kendilerini suçlu hissettikleri rapor edilmektedir.

45 Hekim Tutumları Üzerine Bir Çalışma: Ölüm ve Ölümcül Hastaya Yaklaşım Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, Özkıriş, A., Güleç, G., Yenilmez, Ç, Musmul, A. ve Yanaş, M. Hekimlerin %89.1’i hastaların, tanıları her ne olursa olsun bilgilenme hakları olduğuna inanmakla birlikte, söz konusu hastalık “ölümcül” olduğunda, %78.3’ü tanının hastaya söylenmesi gerektiğini kabul etmektedir. Ölümcül hastalık ‘kanser’ olduğunda ise, hekimlerin tanının açıkça söylenmesi fikrine katılma oranları; kendisi söz konusu olduğunda %77.6 oranındayken, bir yakını söz konusu olduğunda %55.6, herhangi erişkin bir hasta söz konusu olduğunda ise %51 olmaktadır.

46 Hekim Tutumları Üzerine Bir Çalışma: Ölüm ve Ölümcül Hastaya Yaklaşım Düşünen Adam Psikiyatri ve Nörolojik Bilimler Dergisi, Özkıriş, A., Güleç, G., Yenilmez, Ç, Musmul, A. ve Yanaş, M. “Tıp eğitimi sırasında veya sonrasında, ölüm ve ölümcül hastaya yaklaşım hakkında bir eğitim gereklidir.” ifadesine hekimlerin %94.4’ü (n=287) katılmıştır. Çalışma grubunda daha önce ölüm ve ölümcül hastaya yaklaşımla ilgili bir eğitim almayanların oranı %60.5, alanların oranı %39.5’di. “Ölümcül bir hastalığı veya ölüm haberini verirken duygusal bir zorluk yaşarım.” ifadesine %88.2’si katılmıştır.

47 Tanı Söylenmediği Durumda
Tanı ve prognoz ile ilgili sağlıklı ve gerçekçi bilgilendirmediği durumlarda, Hastanın, Oyunu oynanır. Güvenini zedelenir. Korku ve kaygılarını paylaşamaz İçtenlik ve samimiyet dolu paylaşım hakkı, Yalnızlık Veda hakkı alınır Böyle bir durumda kanser olduğunu sezen veya kuşkulanan hastanın ilgilendirilmemesi kişiyi korkuları ve kaygıları ile baş başa bırakarak hastalık sürecinin derin bir yalnızlık içinde geçirmesine sebep olabilir.

48 Hastanın bilgilenme, kendi yaşamı hakkında karar verme hakkı
Tıbbi uygulamalar içinde giderek önemi artan tıp etiği, hekim-hasta ilişkisinde, hastalık ve tedaviyle ilgili doğru bilgi ve seçeneklerin verildiği, güvene dayalı bir çerçevede, hastanın kendisiyle ilgili karar verme hakkına vurgu yapar. Hastanın ‘hastalığını öğrenme hakkı’ olduğu gibi, olası hastalık nedenleri, beklenen hastalık süreçleri, var olan tedavi seçenekleri, tedavinin olası risk ve yararları konusunda “bilgilendirilme hakkı” da bulunmaktadır.

49 Bilgilendirme Hakkı Bilgilendirme hakkı,
Dünya Tabipler Birliği , Uluslararası Hasta Hakları Bali Bildirgesinin 7. maddesi, Hasta Haklarına İlişkin Avrupa Statüsü , ana sözleşmesinin ( Roma, Kasım 2002 ) Hasta Haklarına Ait On Dört Hak başlıklı 2. bölümünün Bilgi, Rıza ve Özgür Seçim Hakkını düzenleyen 3. ,4. ile 5. maddesi Türk Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi ve İlaç Araştırmaları Yönetmeliği de, hastanın bilgilendirme hakkını yasaya bağlamıştır. Hasta Hakları Yönetmeliğinin ( 1998) 15. Maddesinde, sağlık durumu ile ilgili bilgi alma hakkı 22. maddesinde ise Rıza ve Onay hakkı net olarak tanımlanmıştır. Mevzuat açısından da hastaya tanıyı söylememek yerine tanının uygun bir biçimde nasıl iletileceği düşünülmelidir.

50 Hasta Hakları Bildirgesi
171. Konsey Oturumu'nda gözden geçirilip düzeltilmiştir. (Santiago, Şili, Ekim 2005) 3. Kendi kaderim belirleme hakkı a. Hasta kendi kaderini belirleme ve kendisi ile ilgili kararlan özgürce verebilme hakkına sahiptir. Hekim bu kararların sonuçları hakkında hastayı bilgilendirmekle yükümlüdür. 7. Bilgilenme hakkı a. Hasta, durumuyla ilgili tıbbi gerçekler dahil olmak üzere sağlık durumu konusunda tam olarak bilgilendirilme ve kendisi hakkındaki tüm tıbbi kayıtlara ulaşma hakkına sahiptir. Bununla birlikte hastanın kayıtlarında bulunan ve üçüncü bir tarafı ilgilendiren bilgiler bu tarafın onayı olmaksızın hastaya verilmemelidir. 10. Onurunu koruma hakkı a. Sağlık hizmetinin ve eğitim sürecinin her aşamasında, kültürüne ve değerlerine olduğu gibi, hastanın onuruna ve özel yaşam hakkına da, saygı gösterilmelidir. b. Hasta en son bilgilerin olanak verdiği ölçüde ıstırabının dindirilmesi hakkına sahiptir. c. Hasta insancıl bir son dönem bakımı alma ve onurlu ve rahat ölebilmek için kendisine mevcut tüm yardımın sağlanması hakkına sahiptir..

51 DÜNYA HEKİMLER BİRLİĞİ
Tıp Etiği Elkitabı Hekimler tıbbi bilgiye sahip oldukları ve sonlandırabilecek, ilerlemiş ve tedavi edilemeyen bir hastalığı olan hastası için bir şey yapamayacağı anlamına gelmez. Son yıllarda,ağrıyı azaltan ve yaşamın niteliğini iyileştiren palyatif bakım uygulamalarında büyük gelişmeler olmuştur. Palyatif bakım, kanser hastası bir çocuktan yaşamının sonuna yaklaşan bir yaşlıya dek tüm yaşlar icin uygundur. Palyatif bakımın tüm hastalar için dikkate değer bir özelliği ağrı denetimidir. Yaşamının son dönemindeki hastalarla uğraşan hekimler, bu konuda yeterince donanımlı olduklarından emin olmalı ve ayrıca olası ise bir palyatif bakım uzmanından danışmanlık almalıdırlar. Hepsinin ötesinde, hekimler ölmekte olan hastayı terk etmemeli, tedavi olası olmasa bile sevecen bir yaklaşımla bakım sağlamaya devam etmelidirler. Ölüme yaklaşım, hastalar, hasta yerine karar verenler ve hekimler için diğer bir çok etik soruna yol açmaktadır. İlaçlar, yaşama döndürme girişimleri, radyolojik işlemler ve yoğun bakım ile yaşamı uzatmaya donuk olanakların artması, bu işlemlerin ne zaman uygulanacağı ve işe yaramadığında ne zaman durdurulacağı kararlarının önemini gündeme getirmektedir. Daha önce iletişim ve onamla ilişkili olarak tartışıldığı gibi, karar verme yeterliği olan hastalar ölümlerine neden olacak olsa bile tüm tıbbi girişimleri reddetme hakkına sahiptirler.

52 Kötü Haber Verme / Zor Görüşme
Kötü haber verme /Zor görüşme üç unsurdan oluşur: Sonrasına hazırlık Görüşme Ön hazırlık Zor görüşmenin üç basamağı

53 Kötü Haber Verme, Hasta Ne Bekler ?
Eğer koşulları hasta belirleyecek olsaydı, Hekim her hastasını, karşılıklı güven, alçakgönüllülük, inanç, umut ve sevginin beslediği açık, eşdeğerlik temelinde ve temas dolu bir diyalogla karşılamak ister ve beklerdi. “ [Hansen 2002].

54 Kötü Haber / Hastanın Bakış Açısı ve Tercihleri
Hastanın değerlerini anlamak, ihtiyaçlarına dikkat ve güven tıbbi karar vermede önemli faktörlerdir. Kötü haber hastanın yaşamını direk olarak etkilemektedir. Her bir hasta özel bir yaşam tarihçesine ve psikolojik Oluşuma sahiptir. Bu yüzden kötü habere yönelik tepkileri farklılaşmaktadır. Bazı hastalar, Açık olunmasını, Bazıları daha az açık olunmasını beklemekte, Bazıları bilgi verilmemesini istemekte. Bazıları bilginin aşamalı olarak açılmasını tercih ediyor görünmektedirler.

55 Kötü Haber Verme / Cesaret ve Umut...
Hekim tutumunun hastanın sağlığı üzerinde, (özellikle de) sağaltılamaz hastalıklarda etkili olduğu, yıllardır yapılan araştırmalarla ortaya konmuştur. Hastaya gerçekçi olmayan hastalık seyri tarifi yapmak, hastanın iyiliğine hizmet etmez. Sadece hayal kırıklığına dönüşen gerçek dışı beklentiler doğururlar. Bu hastada güvensizlik uyandırır ve hekimin yeterliliği konusunda kuşkuya düşürür. Oysa hastanın tam da bu sırada güveneceği bir kişiye gereksinimi vardır. İyileşme ümidi olmadığında başka gerçekçi umutlar vermek: Bayramda bütün aileyi çevresinde görecek olmak, torununun üniversite giriş sınav dönemini onunla birlikte yaşamak, çok istediğin bir hayalini gerçekleştirmek. Yakınları ile yıllardır süren bir küslüğü sona erdirmek ya da sessiz bir yaz akşamüstü kumsalda ağrı çekmeden yaşamak ve güneşin batışını izlemek...

56 KÖTÜ HABER KARŞISINDA HASTA TEPKİLERİ Elizabeth Kubler Ross
Bu evreler; 1) İnkar: Hastalık ya da önemi reddetme 2) Ofke: Hastalığa, tanıyı koyan doktorlara, yakınlara ve bazen de sağlıklı kişilere kızgınlık 3) Pazarlık: Bu dönemde hasta işbirliği içerisindedir. Tedavilere uyum ve gerekenleri yapma ve çaba gosterme donemidir. 4) Depresyon: Bir süre sonra hasta kayıplarını fark eder yapamadığı ve yapamayacakları için yas tutar. Kabullenme dönemine geçebilmek için gerekli bir dönemdir. 5) Kabullenme: Bu dönemde hastalık kabullenilir. Kabullenme umutsuzluk olarak düşünülmemeli hastalığın ve durumun ciddiyetini anlamak olarak ele alınmalıdır .

57 Ön Hazırlık Açıklanacak Tanı Açıklanacak tanı Merkezde yer alan hasta
Haberi verecek hekim Hasta Hekim Zor görüşmeye hazırlık, görüşmeden önce kontrol 1. Doğru hasta mı? 2. Tanı doğru mu?

58 Hedef Hastanın haberi anlaması Haberi verenin inanırlılığını koruması
Hastaya gereksinim olduğunda yalnız bırakılmayacağının belirtilmesi

59 Hasta – Tanı Önce şunların düşünülmesi gerekir:
Hasta, hastalığı hakkında (tahminen) ne kadar bilgi sahibidir? Bu hastalıkla ilgili olarak aile, arkadaş ya da tanıdık çevresi aracılığıyla ne kadar deneyime sahiptir? Eğitimi ya da kendi ilgisi ile bu hastalık hakkında bilgi sahibi midir? Kitaplardan ya da internetten bilgi edinmiş midir? Genel, sosyal ya da duygusal zekası ne durumdadır? Tanının getireceklerini kavramak, onun için ne kadar kolay/güç olacaktır?

60 Tanı – Hekim Açıklamam gereken tanı, ne nitelikte? Ölümcül mü?
Sakat bırakıcı mı? Bu hastalık hakkında ben ne biliyorum? Hastalığın seyrinde (olasalıkla) neler ön plana çıkacak ? Ağrılar? Hareket kısıtlılığı ya da hareket kaybı? Bilinç kaybı? Duygusal bozukluklar? Çevreyle ilişkilerin bozulması? Kişisel bakım ve hijyenin sorun haline gelmesi.

61 Tanı – Hekim Hangi tedavi olanakları söz konusu? Cerrahi girişimler
...ve sonuçları - özellikle estetik sonuçları? İyonize edici ışın terapisi? ve sonuçlan - kısa vadeli ve uzun vadeli? Kemoterapi? Olası ve mutlak olumlu etkileri Olası ve kaçınılamaz olumsuz yan etkileri Tedavi ile (gerekiyorsa başka tedavilerle de kombine edilerek) elde edilebilecek mümkün olan en iyi sonuç ne? İyileşmek? İlerlemenin yavaşlatılması? Semptomlarla mücadele?

62 MEDİKAL HASTALARDA KÖTÜ HABER VERMENİN TEMEL ADIMLARI
(Girgis ve Sanson - Fisher (1998) ) Kötü haber, sakin ve özel bir mekanda verilmeli, İlk görüşmenin kesintiye uğramadan yapılması için yeterli zaman ayrılmalı, Hastanın verilen bilgiyi anlayıp anlamadığı ve duygu durumu değerlendirilmeli, Dürüstçe ve yalın bilgi verilmeli, Hastanın duygularını ifade etmesine fırsat verilmeli, Hastanın duygularına empati ile yanıt verilerek, kesin, belli bir zaman limiti vermekten kaçınmalı, Prognoz için geniş bir zaman çerçevesi verilmeli, "Bundan başka bir şey yapılamaz" mesajı vermekten kaçınmalı, Durumu tekrar gözden geçirmek için yeni görüşme zamanı belirlenmeli, Tedavi seçenekleri konuşulmalı ve tanının söylenebileceği diğer kişiler belirlenmeli, Destek alınabilecek kaynaklar hakkında bilgi edinilmeli, Verilen bilgi belge haline getirilmelidir. 16. Grassi L, Gritti P, Rigatelli M, Gala C. Psychosocial problems secondary to cancer: an Italian multicentre survey of consultation- liaison psychiatry in oncology. Italian Consultation-Liaison Group. Eur J Cancer 2000; 36: 25. Ptacek JT, Eberhardt TL. Breaking bad news. Areview of the literature.JAMA. 1996; 276: 1.Bilgin G, Öztürk G, Şirin S. Kanser tanısı konan hastalarda kötü haber verme: Hekime düşen görev. İstanbul Tıp Fakültesi Dergisi 2008;71:22-26. 2.Okyayuz UH. Olumcul Hastal›k Tan›s› Almak : Bir yaflam krizi kotu haber verilmeli mi? Kriz Dergisi. 2003; 11;

63 Rabow ve McPhee’ nin kotu haber vermede ABCDE modeli
Önceden Hazırlık (Advance preparation) Kesintilere imkan vermeyecek yer ve zaman planlama (İletişim cihazlarının kapatılması) Hastaya ait klinik bilgilerin gözden geçirilmesi Zihinsel olarak hazırlık yaparak, hangi kelime veya ifadelerin kullanılıp kullanılmayacağının belirlenmesi, Bu yaklaşım için duygulanımımızın hazırlanması Tedaviyle ilgili ortam ve/veya ilişki Geliştirme (Build a therapeutic environment) Hastanın neyi ne kadar bilmek isteğinin tespiti Görüşmede aile bireylerinin veya destekleyici personelin bulundurulması Herkese kendinin tanıtılması Hastaya kötü haberin geldiğinin uyarılması Uygun olduğunda hastaya temas edilmesi Takip görüşmelerinin belirlenmesi

64 İyi İletişim (Communicate well)
Halihazırda hasta ve yakınlarının neler bildiğinin sorulması, Sevecen bir şekilde içten davranılmalı, tıbbi terminolojiden ve üstü örtülü konuşmalardan sakınılmalı, Sezsizliğe ve duygulanıma (ağlamak gibi) izin ver, görüşme esnasında hastanın hızına uyulmalı, Kötü haberi nasıl algıladığını tarif etmesi sağlanmalı, bu veriyi takip eden görüşmelerde tekrarlanmalı, Sorulara cevap verecek kadar zaman ayarlanmalı, konuşulanlar yazılmalı ve yazılı bilgi verilmeli - Her görüşmede bir özet yaparak takip planı konuşulmalı, Hastanın ve Ailesinin Reaksiyonlarının Üstesinden Gelme (Deal with patient and the family reactions) Tekrarlayan her görüşmede hasta ve yakınlarının duygusal reaksiyonları değerlendirilmeli ve uygun yanıt verilmeli, Empati yapılmalı, Meslektaşları ile aynı fikirde olmadığını göstermeli ve eleştirmemeli

65 Duygulanımların Cesaretlendirilmesi ve Onaylanması
(Encaurage and validate emotions) Hastaya tanının ne anlam ifade ettiği araştırılmalı, Hastanın hedeflerine göre diğer gerçekçi ümitleri önermeli, Multidisipliner bilgileri ve yaklaşımlar kullanlmalı, Kendinin ve diğer çalışan personelin ihtiyaçları göz önünde bulundurulmalı, Bilgin G, Öztürk G, Şirin S. Kanser tanısı konan hastalarda kötü haber verme: Hekime düşen görev. İstanbul Tıp Fakültesi Dergisi 2008;71:22-26.

66 Doktor-hasta diyaloğunda dikkat edilecek noktalar:
İlk olarak hastanın dili ve kavrayış düzeyi ile başlamak. İkinci olarak, “metastaz” yerine “yayılmış”, biyopsi” yerine “doku örneği” gibi teknik olmayan bir dil kullanmak. Üçüncü olarak hastanın kötü haberi vereni suçlama eğilimi ile birlikte isole olup sonra kızmasına yol açacağı için aşırı açık sözlü olmaktan kaçınmak (Kanseriniz çok kötü, hemen tedavi olmazsanız öleceksiniz.) Dördüncü olarak bilgiyi kısa parçalar halinde vermek ve periyodik olarak hastanın anlayıp anlamadığını kontrol etmek. Beşinci olarak, eğer prognoz kötüyse “Sizin için yapabileceğimiz bir şey yok gibi” ifadeler kullanmaktan kaçınmak.

67 SPIKES Protokolü S Settıng: (Düzenleme) P Perceptıon (Algılama)
Bu protokol kötü haberlerin nasıl verileceği konusunda temel iletişim tekniklerini ve bilgi almayı kolaylaştırıcı soruları içeren altı basamaklı bir sistemdir S Settıng: (Düzenleme) P Perceptıon (Algılama) I Invıtatıon (Davet) K Knowledge (Bilgilendirme) E Empathising (Empati) S Strategy & Summary (Strateji ve Özetleme) *Kabalak A A, Öztürk H, Çağıl H,3 Yaşam Sonu Bakım Organizasyonu; Palyatif Bakım, Yoğun Bakım Dergisi 2013;11(2):56-70 ** Baile WF, Buckman R, Lenzi R, Glober G, Beale EA, Kudelka AP. SPIKES-A six-step protocol for delivering bad news: application to the patient with cancer. Oncologist 2000;5:

68 1. Adım: SETTING: (Düzenleme)
SPIKES PROTOKOLÜ 1. Adım: SETTING: (Düzenleme) 1. Görüşme hazırlığı, kurgulama yapın: Görüşme öncesi zihninizi, duygularınızı hazırlayın, prova yapın. Kötü test sonuçlarını vermek için ön hazırlık yapın. Sakin, sessiz, uygun bir yer hazırlayın. Gizlilik ilkesine uyun, kesilmelerin olmayacağı uygun zamanı ayarlayın. Hasta için önemli olan diğer kişileri de görüşmeye dahil edin. Oturun, hastanın ve yakınlarının da rahat oturabileceği ortam hazırlayın. Hastayla göz teması kurun, izleyin, dinleyin. Hasta rahatsız olmayacaksa elini tutun. Yakınlık kurun, sessizliğe/gözyaşlarına izin verin.

69 İletişimde ilk dakika önemlidir.
İlk karşılaşmalarda oluşan ilk imaj beden dilinin de yüksek etkisiyle sadece 30 saniye içerisinde gerçekleşmektedir. Oluşacak kötü bir imajın yıkılması ise bu kadar kısa sürede olmayacaktır. “Çok mesafeli burnu büyük" "Ona kanım kaynadı." "Ne soğuk bir doktor öyle.” Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler (Mevlana)

70 Varoluş Boyutları Umursanmak Kabul edilmek Değerli olmak Yeterli olmak
Güçlü ve güven içinde olmak Sevilmek, layık olmak

71 KİŞİLERARASI İLETİŞİM
Albert Mehrabian, bir mesajın toplam etkisinin yaklaşık % 7’sini ne söylediğimiz, % 38’inin nasıl söylediğimiz, % 55 inin ise beden dili öğelerinden oluştuğunu belirtmiştir.

72 Ön yargıları kırmak atomu parçalamaktan daha zordur.
İletişimde ilk dakika önemlidir. Selamlaşma Güler yüzlü olma Yumuşak ve samimi ses tonu Göz teması Yönümüzü kişiye dönme Beden duruşu Kişiye ismi ile hitap etme Giyim tarzımız …………… Ön yargıları kırmak atomu parçalamaktan daha zordur.

73 2. Adım: PERCEPTION (Algılama)
SPIKES PROTOKOLÜ 2. Adım: PERCEPTION (Algılama) 2. Hastanın algısını değerlendirin: Hastanın hastalığı hakkında neyi/ne kadar bildiğini, anladığını sorun. Açık uçlu sorular sorun, doğru anlama için haberi biçimlendirin, yanlış anlamayı düzeltin. Hastalığı inkarı tanıyın, gerçekçi olmayan tedavi beklentilerini sorgulayın.

74 3. Adım: INVITATION (Davet)
SPIKES PROTOKOLÜ 3. Adım: INVITATION (Davet) Çoğu hasta tam açıklama ister. Bazıları ise ayrıntıları duymak istemez. Değerlendirme anında ve sonuçları vermeden önce sonuçların hasta tarafından ne kadarının öğrenilmek istendiğini anlamaya çalışın. Hasta o an duymak istemiyorsa bilgiyi daha sonra verebileceğinizi belirtin. İsterse yakını ve arkadaşına da bilgi verebileceğinizi söyleyin. 3. Hastanın çağrısını alın:

75 4. Adım: Knowledge (Bilgilendirmek)
SPIKES PROTOKOLÜ 4. Adım: Knowledge (Bilgilendirmek) 4. Hastaya bilgi verin: "Ne yazık ki kötü haberlerim var" veya "Size bunu söylediğim için üzgünüm" gibi kötü haberler olacağı konusunda hastayı uyarın. Hastanın diline, anlayışına yönelik kısa, basit cümleler kurun. Uzun edebi dilden, teknik kelimelerden ve aşırı açık, sert söylemlerden kaçının. Hastadan söylediğiniz şeyi tekrarlamasını ve ne anladığını anlatmasını isteyin. Prognozu dikkate almadan hedefleri belirleyin (semptomların dindirilmesi, aile, ihtiyaç ve beklentiler).

76 ETKİN DİNLEME ÜÇÜNCÜ KULAK ÜÇÜNCÜ GÖZ KABUL EMPATİ DÜRÜSTLÜK
Pasif dinleme yanıtları İçerik yansıtması Duygu yansıtması Göz teması Bedenin dili öğeleri ÜÇÜNCÜ KULAK ÜÇÜNCÜ GÖZ İnsanlar , söylediklerinin yanı sıra ardındaki duygu da anlaşıldığında daha az savunucu olurlar

77 5. Adım: Empathising (Empati)
SPIKES PROTOKOLÜ - 5. Adım: Empathising (Empati) 5. Empatik yanıtlarla hastanın duygularını anlayın ve paylaşın: Doktorlar genellikle hastaların duygusal reaksiyonlarından rahatsız olurlar. Oysa hastanın doktoruna olan güveninin temel unsuru bu paylaşımdır. Empatik yanıt dört adımdan oluşur: 1. Hastanın duygulanımını gözleme, değerlendirme, 2. Kendi duygulanımını tanımlama, değerlendirme, 3. Duygulanım için nedeni tanımlama, emin değilseniz hastadan tanımlama isteme, 4. Bu duygulanımla bağlantıyı hastayla paylaşma.

78 “Bir insanı yargılamadan önce gökte üç ay eskiyinceye dek onun makosenleriyle yürü…”
Kızılderili Atasözü Empati Empatiyi ; bir kisinin kendisini karsısındaki kisinin yerine koyarak olaylara onun bakıs açısıyla bakması, o kisinin duygularını ve düsüncelerini dogru olarak anlaması, hissetmesi ve bu durumu ona iletmesi sürecidir. Bu tanım üç ögeden olusmaktadır. Merkezde karşısındakinin duyguları yer alır. 1- Olaylara onun bakış açısıyla bak 2- Duygu ve düşüncelerini doğru anla ve hisset 3- Ona doğru ilet Sempati, bir insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelerin aynısına sahip olmak demektir. Merkezde kendi duygularımız yer alır.

79 Empatik, araştırıcı ve onaylayıcı tepkiler
Empatik ifadeler Araştırıcı sorular Onaylayıcı tepkiler “Bunun seni nasıl üzdüğünü görebiliyorum.” “Duymayı beklemeyeceğin şeyi söyleyeceğim.” “Bunun senin için iyi bir haber olmadığını biliyorum.” “Bunu sana söylemek zorunda olduğum için üzgünüm.” “Ayrıca bu benim içinde çok zor.” “Ayrıca daha iyi bir sonucu umut ediyordum.” “Ne demek istedin?” “Bana daha fazla bilgi verebilir misin.” “Ne kastettiğini açıklayabilir misin?” “Bunun seni korkuttuğunu mu söylüyorsun?” “Seni endişelendirenin ne olduğunu bana söyleyebilir misin?” “Şimdi çocukların için endişelendiğini söylüyorsun. Bunu biraz açıklar mısın.” “Nasıl bu şekilde hissettiğini anlayabiliyorum.” “Herhangi birinin aynı tepkileri verebileceğini tahmin edebiliyorum.” Bu şekilde düşünceni mükemmel bir şekilde düzelttin.” “Evet, testlerin nedenini anlaman çok iyi.” “Olayları iyi bir şekilde düşündüğün görülüyor.” “Pek çok diğer hasta benzer bir yaşantıya sahip.”

80 6. Adım: Strategy & Summary (Strateji ve Özetleme)
SPIKES PROTOKOLÜ, 6. Adım: Strategy & Summary (Strateji ve Özetleme) 6. Taktik geliştirin, bakım planını anlatın: Geleceğe ait net bir plan hastanın anksiyetesini azaltır ve hasta otonomisini destekler. Hastanın bir bakım planını tartışmaya hazır olup olmadığını sorun. Başlama noktası olarak hastanın bilgi, beklenti hedeflerini kullanın; korkularını tartışın. Hastanın aile ve işle ilgili karmaşalarını, ağrı, yetersizlik, bakıma muhtaç olma, değersizlik duygularını, geride kalacakların yaşayacakları maddi, manevi sorunları tartışın. Bu konuda yapılacakları anlatın, paylaşın. Tedavi planı hakkında birlikte karar verin, sorumluluğu paylaşın. Bu konuları tekrar değerlendirmek üzere sonraki görüşmeleri planlayın. Kabalak A A, Öztürk H, Çağıl H,3 Yaşam Sonu Bakım Organizasyonu; Palyatif Bakım, Yoğun Bakım Dergisi 2013;11(2):56-70

81 Gizlilik için ricanın ifade edilmesi
Adım Detaylandırma Derin bir nefes al Uygun bir yerin kullanılabilirliğini garantiye al ve yeterince zaman ayır. Aşırı tepki gösterme. Hikayelerini öğren Açıklayıcı modellerini keşfet (Neden bu ricada bulunuyorlar?) Distreslerine empatik bir şekilde tepki ver “Sevdiğiniz için endişelenmenizi anlıyorum. Bu hepiniz için zor bir an olmalı” “Endişelerinizi anlıyor ve paylaşıyorum. Hiç birimiz umudunu yitirmesini istemeyiz. Hepimiz onun için en iyi olan şeyi istiyoruz”

82 Gizlilik için ricanın ifade edilmesi
Hastanın isteyeceği şey hakkında aile ile konuş “Annenizin hastalığı hakkında daha fazla şey bilmek isteyip istemeyeceğini nasıl bileceğimizi merak ediyorum?” Hastanın aile içinde normalde nasıl bir işlevi olduğunu araştır. Daima her şeyden sorumlu olan birisi mi, lider mi ya da diğerlerinin fikirlerine uyan birisi mi? “Annenizin genellikle durumları nasıl ele aldığını anlatın? Anneniz sorumluluğu alır mı ya da evde kararları bir başkası mı verir?” Gizliliğe yardımcı olacak pozisyonunuzu ve açıklayıcı modeli açıklayın. “Annenizin isteklerinize katıldığından emin olmak istiyorum. Eğer isteği sorumluluğu size bırakmaksa bu benim için iyi. Gereksiz stres ve zarardan annenizi koruma isteğinize saygı duyarım, bu isteği paylaşırım. Doğru sözlü olmak benim için gerçekten çok önemli. Şayet anneniz benden gerçeği isterse bunu yapacağım.”

83 Gizlilik için ricanın ifade edilmesi
Yaklaşımınızı hasta ile konuşarak tartışın Sizin için doğru sözlülüğün önemini açıklayın. Aile varken ya da yokken tartışıp tartışmayacağınızı tartışın. Hasta gerçeğin söylenmesini isterse nasıl tepki vereceğini tartışın.

84 Özgül uyum stillerine yönelik ifadeler
Kavgacı Ruh Kadercilik Kaçınma/ İnkar Çaresizlik/ Umutsuzluk Anksiyöz Düşünce Uğraşları İsteğin olduğu bir yerde bir yolda vardır Doktorlara kalmış Her şey sonunda sona erecek. Allah bunun olmasına nasıl izin verir? Bunun doğru olduğuna emin misiniz? Allah kendilerine yardım edenlere yardım eder. Tüm bunlar Allah’ın elinde. Küllerden doğduk küllere döneceğiz. Kavga etmeye değmez. Yapabileceğimiz başka şeyler olmalı. Umudunu yitirme. Olan şey bu. Ne olacağını kim söyleyecek? Çıkış noktası ne? Konuşabileceğimi z birisi var mı? İnancını koru. Gerçekten bu benim kaderim. Endişelenecek ne var? Sadece bir mucize bana yardım edebilir. Kaçırdığımız bir şeyler olmalı.

85 10 Kızılderili Yasası Büyük ruha ve evrenin kutsal sırlarına yakın ol.
Yeryüzündeki tüm insanlara saygı göster. Gereken her durumda iyilik ve yardımda bulun. Yaşadığın sürece daima dürüst ve doğru ol. Aklına ve bedenine iyi bak, sağlıklı ol. Yüreğinden inandığın ve doğru bildiğin şeyi yap. Yeryüzündeki bütün varlıklara iyi davran. Bütün varlıkların sorumluluğunu taşı. Her zaman daha iyi şeyler yapmaya çabala. Birlikte tüm insanlığın yararı için çalış.

86 mevlutulgen@gmail.com İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi
bana paylaşma ve öğrenme fırsatı verdiğiniz için Teşekkür ederim. İzmir Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesi

87

88


"End of Life “Yaşamın Sonu” Kavramı Bunun Hastayla Paylaşılması" indir ppt

Benzer bir sunumlar


Google Reklamları